CEZA HUKUKÇULARI VE YARGITAY ONURSAL BAŞKANLARI GÖZÜNDEN ADNAN OKTAR DAVASININ HUKUKEN BOMBOŞ OLDUĞUNA İLİŞKİN TESPİT VE DEĞERLENDİRMELER –1–

 CEZA HUKUKÇULARI VE YARGITAY ONURSAL BAŞKANLARI GÖZÜNDEN ADNAN OKTAR DAVASININ HUKUKEN BOMBOŞ OLDUĞUNA İLİŞKİN TESPİT VE DEĞERLENDİRMELER 


–  1. BÖLÜM  –


Prof. Dr. Av. Ümit Kocasakal'ın 
Tespit ve Değerlendirmeleri


Ülkemizin en tanınmış Ceza Hukuku Profesörlerinden olan Prof. Dr. Av. Ümit Kocasakal, 2010-2016 dönemleri arasında İstanbul Barosu Başkanlığı görevlerinde de bulunmuş olup halen Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Bölümünde Ceza Hukuk Anabilim Dalı Başkanlığı görevini sürdürmektedir. 

Sayın Kocasakal, Adnan Bey ve TBAV mensubu arkadaşlarımızın yargılanmakta oldukları davada bir kısım yargılanan arkadaşlarımızın vekilliğini yapmakta olup, buna ilişkin olarak dava dosyasının tamamı üzerinden yapmış olduğu incelemeler neticesinde; 

İddianamenin hukuki nitelik bakımından CMK'NIN ARADIĞI ÖZELLİKLERİ TAŞIMADIĞI, dolayısıyla hukuken açılmış bir davadan söz edilemeyeceği”, bununla birlikte,

İSNAD EDİLEN SUÇ UNSURLARININ MEVCUT OLAYDA BULUNMADIĞI ile müsnet suçları işlendiği hususunda kuşkudan ve varsayımdan uzak, somut hiçbir delilin de bulunmadığı”,

Delilsizlik sıkıntısını giderebilmek adına da iddia makamının, SUÇ OLUŞTURMAYAN ÖZEL HAYAT VE ANAYASAL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN KULLANILMASI KAPSAMINDAKİ FİİLLERİ SANKİ DELİLMİŞ GİBİ GÖSTERMEKTEN ÇEKİNMEDİĞİ”, bu sebeplerden dolayı da

HERHANGİ BİR ÖRGÜT VEYA SUÇ ÖRGÜTÜNDEN BAHSEDİLEMEYECEĞİ, 


tespit ve değerlendirmelerinde bulunmuştur. Sayın Kocasakal 62 sayfalık savunma dilekçesinde yer alan detaylı değerlendirmelerini şu başlıklar altında toplamıştır.


A) İDDİANAMENİN GENEL DEĞERLENDİRMESİ

Sayın Kocasakal dilekçesinin girişinde yargılananlar açısından öncelikle iddianamenin kısa bir genel bir değerlendirmesini yapmıştır. Sayın Kocasakal'a göre;

İddianamede yargılananlar ile ilgili “delil” olarak sunulan, daha doğrusu öyle gösterilmek istenen, üç başlık vardır: (a)müşteki/şüpheli/tanık beyanları, (b)tapeler ve (c)dijital materyaller inceleme raporları. 

Bunlardan (a)müşteki/şüpheli/tanık beyanları, tamamen yönlendirilmiş, soyut, atf-ı cürümden öteye geçmeyen, hiçbir somut delille desteklenmeyen beyanlardan ibarettir.

(b)Tapelerde ve (c)dijital materyellerde ise yargılananlar aleyhine, müsnet suçları işlediklerini gösterir hiç bir belirleme, bilgi, bulgu bulunmamaktadır.

Bunların delil değeri bulunmadığı için, “DELİLSİZLİK” SIKINTISINI GİDEREBİLMEK ADINA SAVCILIK MAKAMI, SUÇ OLUŞTURMAYAN, özel hayat ve anayasal hak ve özgürlüklerin kullanılması kapsamındaki fiilleri DELİL GİBİ GÖSTERMEKTEN ÇEKİNMEMİŞTİR. 

Sayın Kocasakal bununla bağlantılı olarak iddianame hakkında şu değerlendirmelerde bulunmuştur:

  • Tamamen YASAL RUHSATA BAĞLI OLDUĞU HALDE yargılananların bazılarının silahının bulunması, silah ruhsatlarının bazılarının Giresun’dan alınmış olması, örgütsel saiklerle silahlanma olarak değerlendirmiştir.
  • Erkeklerin bazılarının askerliklerini bedelli olarak yapmalarını ve
  • Anayasal bir hak ve görev olan oy kullanma davranışını da bu kapsamda değerlendirmiştir.
  • Birbirleriyle olan uzun süreli arkadaşlık ve dostlukları sebebiyle aralarında sempatik lakaplar takmaları, iddianamede Kod Adı kullanımına dönüştürülmüştür. 
  • Müşteki/şüpheli/tanık beyanlarında ileri sürülen ANCAK KABULE GÖRE DAHİ BU FİİLLERİ SUÇ SAYAN BİR DÜZENLEME BULUNMADIĞI HALDE, sanki varmış gibi bir değerlendirme yapılmıştır.
  • Kimi yargılananların sahte evlilikler yaptıkları iddia edilmiştir. Ancak bu konunun özel hayat kapsamında olması bir yana, gerçeği yansıtmayan bu belirleme, kabule göre de suç oluşturan bir durum değildir. 
  • Kimi yargılananlar hakkında “dinsel araştırmalar” yaptığı ve bazı hususlarda bu kapsamda “delil” bulduğu iddia edilmektedir. KABULE GÖRE BİLE OLSA “DİNSEL ARAŞTIRMALAR” YAPMAK BU BİR SUÇ MUDUR?
  • Bir etkin pişman şüpheli kimi yargılananların “talimat ile örgüte muhalif olan kişileri yıldırmak için davalar açtığını” ileri sürmektedir. KABULE GÖRE DAHİ YASAL BİR HAKKIN KULLANIMINI İFADE EDEN “DAVA AÇMAK” HANGİ SUÇU OLUŞTURMAKTADIR? 
  • Bazı tanıklar sözde yargılananların genel olarak “turnikedeki kızlar” ile ilişkiye girdiğini iddia etmekte, ANCAK BU KONUDA KİŞİ, YER, ZAMAN VEREMEMEKTE, kabule göre cinsel ilişkinin rıza dışı olup olmadığı, ARAÇ FİİLİN (cebir şiddet, tehdit vb) BULUNUP BULUNMADIĞI HUSUSUNDA bir belirlemede de  bulunmamaktadır.
  • Doğrudan kendisine yönelik cinsel saldırıda bulunulduğu iddiasıyla suçlamalarda bulunan B.K., A.B. ve H.A.'ın hiç bir şekilde yer, zaman, mekan belirtmeyen, DELİLLE DESTEKLENMEYEN, ŞİKAYETLERİN İNTİKAL BİÇİMİ VE ZAMANI DİKKATE ALINDIĞINDA HAYATIN OLAĞAN AKIŞINA UYGUN OLMAYAN bu ifadelerin tamamen soyut, yönlendirilmiş ve atf-ı cürümden öte geçmeyen niteliği bir yana, suçun unsuru olan araç fiiller (cebir şiddet, tehdit vb)  hususunda da bir belirleme bulunmamaktadır.
  • Dile getirilen “dini telkinler ve zorlamalar” da araç fiiller kapsamında olmayıp, ESASEN BİR ARAÇ FİİLİN BULUNMADIĞININ İKRARIDIR. Öyle ki örneğin A.B. “dini ve manevi duygularım kullanılarak BİR veya BİR KAÇ DEFA TECAVÜZE UĞRADIM” derken, BUNUN UNUTULUR BİR HUSUS OLMAYACAĞI GERÇEĞİNE KARŞIN sayı bile verememektedir (!).
  • Müşteki N.S. ise, bazı yargılananlarla ile cinsel ilişkiye girdiğini ifade etmekle birlikte, BUNUN RIZASI HİLAFINDA OLDUĞU YÖNÜNDE TEK BİR BELİRLEMEDE BULUNMAMAKTADIR. 
  • Bu arada üst ve ev aramalarında da bir suç unsuruna da rastlanılmamıştır.


B) İDDİANAMENİN, HUKUKİ NİTELİK BAKIMINDAN CMK'NIN ARADIĞI ÖZELLİKLERİ TAŞIMADIĞI, DOLAYISIYLA HUKUKEN AÇILMIŞ BİR DAVADAN SÖZ EDİLEMEYECEĞİ 

Sayın Kocasakal dilekçesinde CMK'nın 170. ve 225. maddelerindeki düzenlemeler ile Yargıtay'ın örnek uygulamalarını değerlendirmiş ve şu tespitleri dile getirmiştir:

  • İddianamenin dayanması gereken hususların “söylenti”, “dedikodu”, “faraziye”, “ihtimal” gibi soyut kabuller olmayıp, somut deliller ve bunlara dayalı makul/hukuki şüpheler olmalı, yani iddianamenin temelini varsayımlar, söylentiler değil, toplanan “deliller” oluşturmalıdır.
  • Yargıtay'ın çeşitli kararlarında da iddianamenin içeriği ile fiilin belirliliği hususunda açık kriterler getirilmiştir.
  • AİHS'nin 6/3-a maddesine göre iddianame, sanığa savunma imkanı hazırlayabilme imkanı vermesi açısından isnat edilen ve suç sayılan maddi fiilleri, fiillerin hukuki nitelendirmesini, yerini, zamanını açıkça göstermeli, hukuki nitelendirmesi yapılan fiilin, kanunda karşılığı olan suç ve cezası hakkında bilgi içermelidir. İSNAT EDİLEN SUÇUN DAYANAĞI OLAN MADDİ OLAYLAR HAKKINDA SANIĞIN BİLGİLENDİRİLMEMESİ, SÖZLEŞMENİN 6/3-A MADDESİNİN AÇIKÇA İHLALİDİR.
  • CMK'nın 170/3-6 maddesi uyarınca iddianamede "Yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri, mevcut delillerle ilişkilendirilerek yüklenen suçu oluşturan olaylar" gösterilmeli, aynı Kanunun 225.maddesine göre de hükmün, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilmelidir.
  • İddianamede, sanıklara yüklenen VE SUÇ OLDUĞU KABUL EDİLEN EYLEMLERİN NELER OLDUĞUNDAN BAHSEDİLMEDEN, sadece mağdur sanıkların ifadelerine yer verilerek sevk maddelerine göre cezalandırılmalarını isteme şeklindeki iddianamenin, eylemler açıklanmadığı için suç yükleme niteliğinde sayılamayacağı, dolayısıyla anılan belgenin hukuken iddianame sayılamayacağı, aksinin Anayasanın 90, AİHS'nin adil yargılanmayı düzenleyen 6. ve CMK'nın 225.maddelerine aykırıdır. (4.CD, 15.04.2013, 13328/11412)

SÖZ KONUSU İDDİANAMENİN CMK 170. ve 225. maddelerindeki düzenlemeler ile Yargıtay'ın örnek uygulamaları karşısında TAŞIMASI GEREKEN NİTELİKLERİ TAŞIMADIĞINI ise Sayın Kocasakal şöyle açıklamaktadır: 

  • Yargılananlara isnad edilen suçların BELİRGİN, AÇIK ve NET BİR BİÇİMDE AÇIKLANMADIĞI gibi, 
  • SOMUT DELİLLERLE de İRTİBATLANDIRILMADIĞI,  
  • İsnad edilen SUÇLARIN UNSURLARININ da GEREKTİĞİ GİBİ AÇIKLANMADIĞI ve somut olayla birlikte değerlendirilmediği,
  • Daha da önemlisi, isnad edilen cinsel saldırı fiilleri iddia makamı tarafından anlatılmadığı gibi, SADECE MÜŞTEKİ ve TANIK BEYANLARINA DAYANDIRILMIŞ OLMAKLA bu açıdan iddianameyi adeta bu kişiler tanzim etmiş oldukları,
  • Yargıtay kararları dikkate alındığında ortada, Yargıtay'ın ifadesiyle “suç yükleme şeklinde HUKUKEN BİR İDDİANAMEDEN” den  ve açılmış bir davadan SÖZ EDİLEMEYECEĞİ, 

Dolayısıyla da 

OLAYDA VARSAYIMSAL BİR ÖRGÜT SÖZ KONUSU EDİLDİĞİ, GEREK BİR ÖRGÜTÜN VARLIĞI, GEREKSE YARGILANANLARIN BU ÖRGÜTTE ÜYE VEYA YÖNETİCİ OLDUĞUNA İLİŞKİN SOYUT VE VARSAYIMSAL KABUL VE DEĞERLENDİRMELERİN ÖTESİNDE HİÇ BİR SOMUT DELİL ÖNE SÜRÜLEMEDİĞİ açık bir gerçektir.


C) İSNAD EDİLEN SUÇ UNSURLARININ MEVCUT OLAYDA BULUNMADIĞI İLE MÜSNET SUÇLARIN İŞLENDİĞİ HUSUSUNDA, KUŞKUDAN VE VARSAYIMDAN UZAK, SOMUT HİÇBİR DELİLİN DE BULUNMADIĞI

C.1. ÖRGÜT ve ÖRGÜT YÖNETİCİLİĞİ İDDİASI BAKIMINDAN 

Sayın Kocasakal konuyu TCK 220. madde ile ilgili doktriner görüşler ve yeni tarihli Yargıtay kararları ışığında incelemiş ve buna göre HERHANGİ BİR ÖRGÜTTEN ve DOLAYISIYLA ÖRGÜT YÖNETİCİLİĞİNDEN SÖZ EDİLMESİNİN HUKUKEN MÜMKÜN OLMADIĞI değerlendirmesinde bulunmuştur.  

Sayın Kocasakal buna göre Yargıtay'ın ilgili kararlarını;

  • Yargıtay'a göre “aralarında önceden anlaşıp iş bölümü ve hiyerarşik bir yapı içerisinde süreklilik gösterecek şekilde planlı bir ortaklık ve paylaşım anlayışıyla belirlenmemiş sayıdaki suçları işlemek amacı etrafında birleşip birleşmediklerine bakılmasının gerekli olduğunun” belirtildiği (Yargıtay 8. CD., 10.07.2000 tarihli E. 10810, K. 13581 sayılı Kararı)
  • Bir başka Yargıtay kararında ise, “suç işlemek için düzenli ve planlı ortaklık, yönetim, dayanışma ve disiplin gibi öğelerle bir araya gelmediğinde suçun yapısal unsurları oluşmamaktadır” (Yargıtay 8. CD., 03.07.1986 tarihli ve 2763/4070 sayılı Kararı)
  • Üç kişinin varlığı ve birlikte hareket etmeleri de her zaman örgütünü varlığını göstermeyebilir. Gerçekten yukarıda belirtilen belirli bir hiyerarşi ve iş bölümü, soyut bir takım suçların müteaddit kez işlenmesi hususundaki irade ve buna bağlı devamlılık gibi unsurlar bulunmadığı takdirde, örgütten bahsedilemeyeceği (Yargıtay 10.CD, E. 2005/20232, K.2006/3871)

şeklinde sıraladıktan sonra; 

  1. Yargılananların belli konulardaki ortak düşünüşleri ve yaşayışlarının, birliktelikleri ile ticari ve sosyal ilişkilerinin bu CAMİAYI HEMEN ve DOĞRUDAN BİR ÖRGÜT KILMAYACAĞI,
  2. Yargıtay’ın da belirttiği üzere SUÇ ÖRGÜTLERİNİN BASİT BİR YAPILANMA OLMADIĞI, bu sebeple sadece ADNAN OKTAR’A DUYULAN SEVGİ ve BAĞLILIĞIN YAPIYI BİR ÖRGÜT, Adnan Oktar'ı da ÖRGÜT LİDERİ KILMAYACAĞI gibi, bir EMİR KOMUTA veya HİYERARŞİK YAPIYI da GÖSTERMEYECEĞİ, 
  3. Gerçekten bir camia veya grup olarak anılan bu yapıda, TCK 220. madde anlamında BİR HİYERARŞİ ile EMİR KOMUTA SÖZ KONUSU OLMADIĞI GİBİ, BELLİ SUÇLARI BİR DEVAMLILIK İÇİNDE İŞLEMEK gibi bir AMACIN da SÖZ KONUSU OLMADIĞI,
  4. Yine Yargıtay’ın aktarılan kararlarında altını çizdiği üzere, suç örgütünün kurucusu, örgüt yöneticisi ve örgütün üyeleri net, tartışmasız belirlenip, yapılanmanın içinde ne şekilde yer aldığı, irade birliği edilen amaç suçlar soyut değil somut şekilde saptanmalıdır. Oysa dosyada bu yönde soyut kabul ve varsayımlar ile atf-ı cürümden öte SOMUT TEK BİR DELİLİN DAHİ BULUNMADIĞI, Hal böyle olduğu halde iddia makamı tarafından ADETA FARAZİ BİR ÖRGÜT YARATILMAK İSTENDİĞİ, 
  5. Dosyamızda olduğu gibi ÖNCE SOYUT ve DELİLSİZ BİR ÖRGÜTÜN KABULU ile HİYERARŞİK YAPIYA GİDİLEMEYECEĞİ, aksine suç işleme iradesindeki devamlılık ve hiyerarşinin bir örgütün varlığını göstereceği, nitekim çeşitli derneklerde de saygıdan, bağlılıktan veya geleneklerden kaynaklanan belli bir hiyerarşi bulunduğu ancak bunun TCK 220 anlamında bir hiyerarşi olmadığı gibi, devamlılık içinde suç işlemeden de söz edilemeyeceği,
  6. Dosyada, TCK 220. madde anlamında, YARGITAY KARARLARINDA ARANAN NİTELİKLERİ TAŞIYAN UNSURLARIN HİÇBİRİNİN AÇIK, NET, KESİN İNANDIRICI BİR DELİLLE ORTAYA KONULAMADIĞI, iddia ve isnatların tamamen yönlendirilmiş müşteki ve tanık iddialarına, soyut kabul ve varsayımlara dayandırıldıkları,
  7. İstikrarlı Yargıtay Kararları dikkate alındığında, olayda BİR ÖRGÜTÜN VARLIĞINDAN SÖZ EDEBİLMENİN MÜMKÜN OLMADIĞI, çünkü sadece ifade ve kanaat özgürlüğü, maddi ve manevi varlığını geliştirme hürriyet kapsamında oluşan bu camiada devamlılık içinde suç işleme iradesi, madde anlamında hiyerarşik bir yapı ve örgüt bilinci kesinlikle söz konusu olmadığı
  8. Fikri yakınlık sebebiyle gerçekleşen, üstelik de devamlılık içinde suç işleme amacı hiçbir şekilde taşımayan, TCK 220 anlamında hiyerarşik bir yapı ve emir komuta içermeyen sosyal ve ticari birliktelik, bağlılık, dayanışmanın bir örgüt olarak nitelenemeyeceği.  Aynı şekilde toplumun bir kesiminin, camiayı “yadırgaması”, “onaylamaması”, “eleştirmesi” gibi hoşnutsuzlukların bir camia veya topluluğu suç örgütü kılmayacağı, YAŞAM TARZI ve TERCİHLERİN, CEZA HUKUKUNUN KONUSUNU OLUŞTURMADIĞI,
  9. Gerek öğreti gerekse Yargıtay uygulaması bakımından TCK 220. madde anlamında bir suç örgütünden söz edilemeyeceği cihetle, YARGILANANLAR AÇISINDAN DA ÖRGÜT ÜYELİĞİ İLE ÖRGÜT YÖNETİCİLİĞİNDEN SÖZ EDEBİLMENİN MÜMKÜN OLMADIĞI, 
  10. Soyut kabul ve varsayımlara dayalı isnat ve kabuller ceza soruşturmasının konusunu oluşturamayacağı gibi, bir olayda çok sayıda fail ve fiilin (suçun) varlığı bir örgütün varlığının tabii veya mutlak göstergesi olamayacağı, nitekim Yargıtayımızın da, kuşkudan sanığın yararlanacağı ilkesini örgüt bakımından da hassasiyetle gözetmekte, kuşkudan uzak, somut ve kesin delillerin yokluğu halinde örgütün varlığını kabul etmediği, 

şeklindeki tespit ve değerlendirmelerde bulunmuştur ve Sayın Kocasakal dilekçesinde;

Sonuç olarak huzurdaki olayda BİR ÖRGÜTÜN VARLIĞINI ve yargılananların da örgüte katılma ve/veya yönetici olma bilinç ve iradesiyle hareket ettiğine dair VARSAYIM ve KUŞKUDAN UZAK, SOMUT, AÇIK, İNANDIRICI HİÇBİR DELİL BULUNMAMAKTADIR” diye belirtmişlerdir.


C.2. CİNSEL SALDIRI ve İSTİSMAR İDDİALARI BAKIMINDAN 

Sayın Kocasakal bu iddialara ilişkin olarak dilekçesinde; yargılananlar hakkında yöneltilen CİNSEL SALDIRI VE İSTİSMAR İDDİALARININ TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜ VE GERÇEK DIŞI OLUP, EMNİYETİN YÖNLENDİRMESİ İLE ZORAKİ OLARAK DOSYAYA KONULMUŞ OLDUKLARINI BELİRTMİŞTİR. Ayrıca bu husustaki beyanların yapılış biçimi ve zamanlamasının dahi, iddiaların ne denli temelsiz olduğunu ortaya koymak açısından yeterli olduğunu belirtmiştir. 

Ayrıca Sayın Kocasakal dilekçesinde;

  1. Bu denli vahim iddiaların, neredeyse zamanaşımının dolmasına yakın (ki bazılarında dolmuştur), aradan makulün çok ötesinde uzunca bir zaman sonra yapılmış olması, bir başka ifadeyle sıcağı sıcağına makul bir zaman dilimi içerisinde ihbar ve şikâyetlerin bulunmaması, bunun yanı sıra bu ihbar ve şikâyetlerin kendiliğinden değil, bir soruşturma kapsamında yapılmasının dahi GERÇEK DIŞILIĞI ORTAYA KOYMAKTA OLDUĞU,
  2. İddia ve isnatların tüm yargılananlar bakımından, HUKUKİ BİR TEMELDEN YOKSUN “teşhis tutanakları” na dayandırıldığı, bunların ise emniyetçe amaca uygun olarak hazırlanıp, MÜŞTEKİLERİN YÖNLENDİRİLDİKLERİNİN AÇIK OLDUĞU, 
  3. (iddianamenin genel değerlendirmesi bölümde de dile getirmiş olduğumuz üzere) Bazı tanıkların sözde yargılananların genel olarak “turnikedeki kızlar” ile ilişkiye girdiğini iddia ettikleri, ancak bu konuda KİŞİ, YER, ZAMAN VEREMEMEKTE, kabule göre cinsel ilişkinin rıza dışı olup olmadığı, ARAÇ FİİLİN (cebir şiddet, tehdit vb) BULUNUP BULUNMADIĞI HUSUSUNDA bir belirlemede bulunmadığı,
  4. Doğrudan kendisine yönelik cinsel saldırıda bulunulduğu iddiasıyla suçlamalarda bulunan B.K., A.B. ve H.A.'ın hiç bir şekilde yer, zaman, mekan belirtmeyen, delille desteklenmeyen, şikayetlerin intikal biçimi ve zamanı dikkate alındığında hayatın olağan akışına uygun olmayan ifadelerinin tamamen soyut, yönlendirilmiş ve atf-ı cürümden öte geçmeyen niteliği bir yana, suçun unsuru olan araç fiiller (cebir şiddet, tehdit vb)  hususunda da bir belirleme bulunmadığı, 
  5. Kimi müştekiler tarafından dile getirilen “dini telkinler ve zorlamalar” iddialarının da araç fiiller kapsamında olmayıp, ESASEN BİR ARAÇ FİİLİN BULUNMADIĞININ İKRARI oldukları, öyle ki örneğin müşteki A.B.'ın, “dini ve manevi duygularım kullanılarak BİR veya BİR KAÇ DEFA TECAVÜZE UĞRADIM” derken, BUNUN UNUTULUR BİR HUSUS OLMAYACAĞI GERÇEĞİNE KARŞIN sayı bile veremediği (!)
  6. Müşteki N.S.'nin ise, bazı yargılananlarla ile cinsel ilişkiye girdiğini ifade etmesine rağmen, BUNUN RIZASI HİLAFINDA OLDUĞU YÖNÜNDE TEK BİR BELİRLEMEDE BULUNMADIĞI, 

tespit ve değerlendirmelerinde bulunmuştur.

Sayın Kocasakal yukarıda detaylandırmış olduğu bu nedenlerden dolayı (soyut beyan ve iddialar sebebiyle) CMK’nın 170/3-i maddesine aykırı olarak SUÇUN İŞLENDİĞİ YER, TARİH ve ZAMAN DİLİMİ GÖSTERİLMEDİĞİ (GÖSTERİLEMEDİĞİ) gibi, yine CMK’nın 170/4 maddesine aykırı olarak bu iddiaları oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek de açıklanamadığı tespit ve değerlendirmesinde bulunmuştur.

Ayrıca Sayın Kocasakal; “daha vahimi, bu husustaki anlatım doğrudan ve sadece müşteki ve tanık beyanlarına dayanmakta, bu suçlar bakımından iddianameyi doğrudan müştekiler ve tanıklar yazmış olmaktadır. Bu açıdan ortada CMK 170 ve 225. MADDELER ANLAMINDA BİR İDDİANAMEDEN DAHİ SÖZ EDİLEMEZ” demektedir.


D) PROF. DR. SN. ÜMİT KOCASAKAL'IN SONUÇ DEĞERLENDİRMESİ

Sayın Kocasakal'ın müvekkillerinin savunması kapsamında hazırlamış ve İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sunmuş olduğu, inceleme ve değerlendirmelerini içeren savunma dilekçesinin sonuç kısmında; 

“Yargılananların müsnet cinsel saldırı ve istismar fiillerini işlediği hususunda, müştekilerin yan delillerle desteklenmeyen, soyut ve çelişkili  beyanları dışında yargılananların, üzerlerine atılı NİTELİKLİ CİNSEL SALDIRI ve İSTİSMAR SUÇLARINI İŞLEDİKLERİNE DAİR CEZALANDIRILMALARINA, HER TÜRLÜ ŞÜPHEDEN UZAK, KESİN ve İNANDIRICI HİÇ BİR DELİL BULUNMAMAKTADIR” tespit, değerlendirmesinde bulunmuştur. 

Sayın Kocasakal ayrıca, Yargıtay 14. Ceza Daire'sinin konuya ilişkin olarak yakın tarihli çok önemli kararları olduğunu ve bu kararlarının mutlaka dikkate alınması gerektiğini belirterek ilgili kararları ve (nitelikli cinsel saldırı ve istismar suçları açısından) cezalandırma için aranması gereken oname ve bozma gerekçelerini kararlar ile birlikte şöyle sıralamıştır;

  • Nitelikli cinsel saldırı gibi suçlarda HTS kayıtlarının delil olarak değerlendirelemeyeceği,
  • Mağdurların yan delillerle desteklenmeyen soyut beyanlarının, nitelikli cinsel saldırı suçu cezalandırması için yeterli olmadığı,

Sanığın inkara yönelik savunması, 14.12.2009 ve 16.12.2009 tarihli raporlardaki bulguların sanık tarafından gerçekleştirildiği hususunda yeterli delil bulunmaması, HTS kayıtlarının atılı suçun (nitelikli cinsel saldırı) delili olarak değerlendirilemeyeceğinin anlaşılması ve tüm dosya içeriği karşısında Adli Tıp Kurumu 6.İhtisas Kurulunca düzenlenen 07.04.2010 tarihli raporda, beyanlarına ancak ana hatlarıyla ve kuvvetli delillerle desteklendiği takdirde itibar edilebileceği belirtilen mağdurenin yan delillerle desteklenmeyen, soyut beyanları dışında sanığın atılı suçu (nitelikli cinsel saldırı)  işlediğine dair cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi(14.CD, 17.01.2019, 2015/3280 E., 2019/432 K. )


  • Olayın resmi makamlara intikal süresinin önemli olup, aradan zaman geçtikten sonra yapılan başvurular ile mağdur ifadelerinde çelişkilerin olması durumunun bozma gerekçesi olduğu,
  • Mağdura yönelik eylemlerin rıza dışında gerçekleştiğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerin bulunması gerektiği,

Sanık hakkında beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince; Olayın intikal zamanı, mağdurenin aşamalardaki çelişkili anlatımları, savunma ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında, sanığın, mağdureye yönelik eylemini rıza dışı gerçekleştirdiğine dair cezalandırılmasına yeter her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek müsnet suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi(14.CD, 26.06.2019, 2019/1226 E., 2019/10399 K. )


Sanık hakkında nitelikli cinsel saldırı suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince; Olayın intikal şekli ve süresi, …savunma, tanık beyanları ile tüm dosya içeriği nazara alındığında, sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair cezalandırılmasına yeter her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığının anlaşılması karşısında, 5271 sayılı CMK’nın 230/1-b maddesine uygun düşmeyen gerekçeyle kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik istinaf başvurusunun kabulü yerine yazılı şekilde esastan reddine karar verilmesi suretiyle aynı Kanunun 289/1-g maddesine muhalefet edilmesi(14.CD, 24.06.2019, 2019/2367 E., 2019/10279 K. )


Katılanın aşamalarda değişen çelişkili ifadeleri, olayın intikal zaman ve şekli, tanık beyanları, savunma ile tüm dosya içeriği nazara alındığında, sanığın üzerine atılı suçu (basit cinsel saldırı) işlediğine dair katılanın soyut iddiası dışında cezalandırılmasına yeter her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi(14.CD, 20.05.2019, 2015/8076 E., 2019/9876 K.)


“…Olay günü evine gittikleri mağdureye yönelik basit cinsel saldırı eyleminde bulunduklarına dair soyut iddia dışında cezalandırılmalarına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmayıp(14.CD, 07.05.2019, 2015/4498 E., 2019/9521 K.)